Samandıra’nın geçmişteki ilk adı Demeter’dir. Demeter, Yunan Mitolojisi’nde tarım ve bereketin tanrıçasıdır; insanlara toprakla uğraşmayı öğreten odak kişi odur. Samandıra, o kadar kusursuz ve doyumsuz bir toprak mucizesidir ki, insanlar bu güzelliği, form ve ideali olan tanrıça Demeter’in adıyla dile getirmekten kendilerini alıkoyamamışlardır. Ayrıca Samandıra, yaban hayvan çeşitliliği ile avlanma için de büyülü bir yerdi. Bu özellik, gelecekte onu Bizans imparatorlarının en favori tatil bölgelerinden biri yapacaktı. Yaz tatil bölgelerine ilgisi ve avcılık sevgisiyle bilinen Bizans İmparatorlarından II. Tiberius (578–582) ve daha sonra imparator olan damadı Maurikios (582–602) tarafından Samandıra’da bir saray inşa edilmiştir.
Damatrys Sarayı. Günümüze kadar ulaşmış kalıntıları ve literatürde Damatrys Sarayı olarak geçen bu saray, avlanma ve dinlenme amacıyla inşa edilmesinin yanı sıra, İstanbul’un Anadolu’ya açılan kapısı olması ve Anadolu’ya yapılacak seferler bakımından güzergâh üzerinde bulunması dolayısıyla Bizans ordusunun toplanma ve konaklama yeri olarak kullanılmış, imparatorlar Anadolu’dan dönerken başkente girmeden önce son gecelerini geçirdikleri mekan haline gelmiştir. İmparator Samandıra’da bulunduğunda, haberciler bir gün önce başkente ulaşarak İmparator’u karşılamak için gereken hazırlıkların yapılmasını sağlardı. Bugün yıkıntılar arasında haç şeklindeki sarnıcın, kemer ve tonozlarının belirlenebildiği sarayın, görünür kısmından çok daha geniş bir alanı kapladığını düşünmekteyiz. Boyutları ve özellikleri dikkate alındığında, burası Bizans’tan günümüze kalan belki de en önemli yapıdır.
1043 yılı itibarıyla Peçenek Türkleri’nin Bizans’ı fethetmek amacıyla başlattıkları seferde Samandıra’da 1500 kişilik bir askeri birlikle durduklarını biliyoruz. Tarih 1296 iken İstanbul’da oldukça güçlü bir sarsıntı meydana geldi. Bu deprem İstanbul’da hiçbir taş üzerinde taş bırakmamış ve şehir kendini toparlayana dek payitaht geçici bir süre için Samandıra’ya nakledilmiştir. Bundan sonra Samandıra üzerine Bizans tarihçileri ortak bir görüşle sessiz kalıyor. Zira Osmanlı akınları durdurulamaz hale gelmiştir ve bu yerleri en çok seven ve en uzun kalan İmparator Andronikos II. Paleologos’un vefatından üç ay sonra Samandıra Türk topraklarına geçiş yapmış olacaktı. Orhangazi tarafından yetkilendirilmiş Abdurrahmangazi adlı Osmanlı komutanı’nın Aydos kalesini kuşatıp ele geçirmesiyle meydana gelmiştir.
Böylece Osmanlı sınırı diğer fetihlerle birlikte Karadeniz ve İstanbul’a yönelerek genişlemiştir. Bu dönemde, küçük bir köy yerleşimi olan Samandıra, cumhuriyet dönemine kadar önemli bir mekânsal gelişim yaşamadan bu özelliğini sürdürmüştür. Fakat, Cumhuriyet döneminde Kartal İlçesi’ne bağlı bir bucak olan bu yerleşim, 1992 yılında belediye olmasının ardından hızla gelişim göstermeye başlamıştır. Sarıgazi’deki yaşam, Anadolu’dan İstanbul’a yapılan göçlerin yanı sıra, 1970’lerden itibaren İstanbul’un farklı bölgelerinde yol, köprü ve yapılaşma için uygun alanlar oluşturmak amacıyla gerçekleştirilen istimlaklar nedeniyle bölgemizde (bu arada Sarıgazi köyünde) insanlarımızın yerleşimiyle başlamıştır.
Sancaktepe İlçesi, 22 Mart 2008 tarihinde 26824 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5747 sayılı Kanun ile, Ümraniye İlçesine bağlı Sarıgazi ve Yenidoğan beldeleri ile Kartal ilçesine bağlı Samandıra beldesinin birleştirilmesi ve tüzel kişiliklerinin sona erdirilmesi ile oluşturulmuştur. Yüzölçümüm 61.90 km²’dir ve sınırları içinde toplam 18 mahalle ile 1 köy bulunmaktadır.