Yazar: Tur

  • Manavgat Nehri üzerindeki Manavgat Şelalesi, Side şehri yakınlarındadır

    Manavgat Nehri üzerindeki Manavgat Şelalesi, Side şehri yakınlarındadır

    Şeytan Dağı’nın (2130 m) yamaçlarından kaynağını alan 94 km uzunluğundaki Manavgat Çayı, antik devirde su kemerleri aracılığıyla Seleukia ve Side kentlerinin su ihtiyacını sağlarmıfl. Dağlık ve ormanlık alanlardan geçerken kanyon biçimli dar bir vadide akan çay, 1984 yılında tamamlanan Oymapınar Barajı’nda 500 hektarlık bir yapay göl oluflturduktan sonra düzlükte akmayı sürdürür ve Manavgat ilçe merkezinin kuzeyinde güzel bir flelale meydana getirir.

    Deniz kıyısından Manavgat ilçe merkezine kadar 7 kilometrelik bir haliç yapan çay›n denize döküldüğü yerde geniflliği 180 m, derinliği ise ancak 4 m kadar. Çınar ağaçlarının gölgesindeki mesire yerinde, yer yer oluflan küçük anaforları izleyip suyun huzur dolu sesinin dinlenebileceği lokantalar, seyir terasları ve çay bahçeleri bulunur. Burada yemek yemeyi düflünürseniz Manavgat Çayı’nın serin sularında yetiflen lezzetli alabalıkların tadına bakabilirsiniz.

  • Türkiye’deki Dağ Çeşitleri

    Türkiye’deki Dağ Çeşitleri

    Güneye doğru gidildikçe daha kurak hale gelen Türkiye’nin her tarafı sıradağlarla çevrilidir: Kuzey Anadolu Sıradağları, İç Anadolu Masif Sıradağları, Güney Anadolu Sıradağları ve Güneydoğu Anadolu Sıradağları. Kuzey Anadolu Sıradağları’ndaki önemli dağlar Istıranca (Yıldız) Dağı (1000 m), Bursa Uludağ Dağı (2543 m), Bolu Köroğlu Dağı (2400 m), Ilgaz Dağı (2587) ve Karagöl Dağları’dır (3100 m). Orta Anadolu Masif Sıradağları’nda Erciyes Dağı (3917m), Hasan Dağı (3263m), Büyük Ağrı Dağı (5137m), Tendürek Dağı (3533m), Süphan Dağı (4058m) ve Nemrut Dağı (3050m) gibi volkanik dağlar bulunmaktadır. Katlanmış Toros Sıradağları’nda Beydağları (3086m) ve Bolkar Dağları (3524m), Güneydoğu Anadolu Sıradağları’nda ise Hakkari Cilo (Buzul), Sat (4136m) ve Nur (Amanos) Dağları bulunmaktadır.

    Katlanma veya kırılma sonucu oluşan dağlar Batı Toroslar

    – Beydağları Merkez Toroslar
    – Bolkar Dağları -Aladağlar Munzur Dağları Cilo
    – Sat Dağları Kaçkar Dağları
    – Batı Grubu (Versembek)
    – Kavran Grup
    – Doğu Grubu (Altıparmak)

    Volkanik Dağlar

    – Ağrı Dağı ve Küçük Ağrı
    – Suphan Dağı
    – Tendürek Dağı
    – Nemrut Dağı
    – Hasan Dağı
    – Erciyes Dağı

  • Türkiye’deki Mağaraların Kullanım Amaçları

    Türkiye’deki Mağaraların Kullanım Amaçları

    Bir mağaranın oluşum ve gelişim özellikleri ile iklimsel durumu o mağaranın kullanım amacını belirler. Mağaraların yaygın kullanım alanları aşağıdaki gibidir:

    – Turizm
    – Doğal derin dondurucu depolaması
    – Hayvansal ürünlerin muhafazası ve olgunlaştırılması (Su borusu peyniri, tereyağı vb.)
    – Kültür mantarı yetiştiriciliği
    – Solunum sistemi hastalıkları
    – Sıvılaştırılmış gaz, doğal gaz ve fuel oil depolanması
    – Askeri amaçlı barınak ve sığınak
    – Guano üretimi
    – Plaser mineral çıkarımı
    – Yeraltı su havzalarının belirlenmesi ve bu suların yeryüzüne çıkarılması
    – Kaynak sularının kirlilik odaklarının belirlenmesi ve koruma yöntemleri
    – Bölgesel jeolojik, jeomorfolojik, hidrolojik, hidrojeolojik, antropolojik ve paleoekolojik özelliklerin belirlenmesi.

  • Karadeniz Bölgesi’nin Yaylaları

    Karadeniz Bölgesi’nin Yaylaları

    Rengarenk kır çiçekleriyle bezenmiş dağ çayırlarıyla Karadeniz’in yaylaları ladin ormanlarıyla karakterize edilir. Karadeniz kıyılarının yemyeşil görünümü ve yemyeşil yamaçları sadece bol yağıştan değil, aynı zamanda nemli ve sisli havadan da kaynaklanmaktadır. Kıyı kesimlerinden dağlara doğru çıkıldıkça nem ve sisli hava yerini pırıl pırıl bir güneş ışığına ve bol oksijenli temiz dağ havasına bırakır.

    Karadeniz yaylalarında dağlar köknar, ladin, sarıçam, sedir, kayın, meşe, ıhlamur, karaağaç, gürgen, kızılağaç ve yabani fındık gibi ağaçların yanı sıra kardelen, yabani açelya, orman gülü ve sayısız kır çiçeği gibi çiçeklerle kaplıdır. Karadeniz yaylaları Sinop, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Gümüşhane ve Bayburt illerinde bulunmaktadır.

  • Anadolu’nun İpek Yolları

    Anadolu’nun İpek Yolları

    Anadolu, coğrafi konumu nedeniyle doğu ile batı arasında bir kapı ve köprü işlevi görmesinin yanı sıra, eski çağlardan bu yana çeşitli uygarlıkların üzerinde kurulup geliştiği bir yer olmuştur. Bunun sonucu olarak çeşitli dönemlerde Kral Yolu (M.Ö. VI. yüzyıl), Roma Dönemi Yolları (M.Ö. II. yüzyıl) gibi farklı yön ve karakterde yol ağları Anadolu’yu çevrelemiştir. İpek ve baharatın yanı sıra doğunun diğer ürünlerinin batıya taşınması, bugün “İpek Yolu” olarak adlandırılan ve Çin’den Avrupa’ya ulaşan ticari yolları oluşturmuştur.

    Ancak İpek Yolları sadece ticari bir yol olmamış, doğu ile batı arasındaki kültürel ilişkileri de yüzyıllar boyunca sürdürmüştür. Anadolu, İpek Yolu’nun en önemli kavşak noktalarından birini oluşturmaktadır. Ortaçağ’da ipek yolları Çin’den başlayarak Orta Asya’da birden fazla güzergâhı takip ederek köprü olma özelliğine sahip Anadolu’yu geçerek Trakya üzerinden Avrupa’ya ulaşmıştır. Ayrıca Ege kıyılarında Efes ve Milet, Karadeniz’de Trabzon ve Sinop, Akdeniz’de Alanya ve Antalya gibi önemli limanlar kullanılarak denizyolu ile Avrupa’ya ulaşılmıştır.

    Anadolu’da İpek Yolu, Türkiye

    Kuzey’de
    Trabzon, Gumushane, Erzurum, Sivas, Tokat, Amasya, Kastamonu, Adapazari, Izmit, Istanbul, Edirne;

    Güney’de
    Mardin, Diyarbakır, Adıyaman, Malatya, Kahramanmaraş, Kayseri, Nevşehir, Aksaray, Konya, Isparta, Antalya, Denizli merkezleri takip edilmektedir. Erzurum, Malatya, Kayseri, Ankara, Bilecik, Bursa, İznik, İzmit, İstanbul güzergahının da kullanıldığı bilinmektedir. Kuzey ve Güney güzergahlarında Sivas ve Kayseri bağlantıları ile oluşan Antalya – Erzurum güzergahının uzantısı, Anadolu’yu İran ve Türkmenistan’a bağlamaktadır.

    Bu ticari aks üzerinde karayolunun yanı sıra denizyolu da kullanılmakta olup, aşağıdaki gibidir.

    Karadeniz’de
    Kuzeyden Trabzon, Samsun, Sinop, İstanbul, Bursa, Gelibolu, Batum üzerinden Venedik;

    Akdeniz’de
    Antakya, Antalya, İzmir (Foça), Suriye üzerinden Avrupa hattı.

    14. yüzyıldan sonra da önemini sürdüren İpek Yolu, Yeniçağ’da yapılan buluşlar sonucunda canlılığını yitirmeye başlamıştır. 16. ve 17. yüzyıllarda ipeğin Avrupa’da yetiştirilmeye başlanmasından sonra eski önemini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Artan denizcilik faaliyetleri ile kervanlar ortadan kalkmaya ve Uzakdoğu ürünleri cazibesini yitirmeye başlamıştır. İpek Yolu 19. yüzyıldan itibaren kullanılmaz hale gelmiştir. Ortaçağ’da doğunun zengin ürünlerinin Anadolu üzerinden batıya güvenli bir şekilde sevkini sağlayan Selçuklular, aldıkları tedbirlerle ticari faaliyetleri canlı tutmuş ve devletin zenginliğini artırmışlardır. Çünkü Ortaçağ Anadolu’sunda ticaret, devletin zenginliğini birinci derecede etkileyen faaliyetler arasındaydı.

    Selçuklular, yabancılarla ticari anlaşmalar imzalamış, Anadolu topraklarındaki Hıristiyan tüccarlara da Müslüman tüccarlar gibi ticari bağımsızlık vermiş, seferleri sırasında karşılaşabilecekleri soygun ve her türlü zarara karşı devlet güvencesi sağlamışlardır. Selçuklular, ticari hayatı güvence altına almak için “devlet sigortası sistemini” kullanan ilk devlet olmuş, ayrıca gümrük vergilerinde uyguladıkları indirim ile ticari hayatı teşvik etmeye çalışmışlardır. Han ve kervansaraylar, bu hareketli ortamda önemli rol oynayan kuruluşlardır. Issız yollarda bir kaleyi andıran görünümleri, yalçın kaya süslemeleri ve gelişmiş mekan tasarımları ile mimaride büyük etki yaratan bu görkemli yapılar, güçlü bir yol politikası ve belli bir ulaşım programının uygulanması ile bağlantılı olarak dikkatle ele alınmıştır.

    Hem Selçuklu hem de Osmanlı döneminde inşa edilen kervansaraylarda kervanlar askeri birlikler tarafından korunmuştur. Kervansaraylarda kaldıkları süre boyunca yolcuların can ve malları teminat altına alınmış, her türlü bakım ve hizmetin ifası için yapılan masrafların karşılanması için vakıflar kurulmuştur. Bu yapılar, sefer sırasında önceden stoklanmış mühimmat ve erzakla ilgili ordunun takviyesinin kolaylaştırıldığı üsler ve tüccarların mallarını pazarladıkları mola noktaları olmasının yanı sıra seferlerin ve ticaretin özelliklerini garanti altına alan ve sosyal dayanışmayı sağlayan yerlerdi.

    Genellikle 30 – 40 kilometrelik mesafelerde, yaya olarak 8 – 10 saati geçmeyen ve develerle bir gün süren seferler yapılırdı. Anadolu Selçuklularının bu ticaret yolları üzerinde yaptırdıkları konaklama kuruluşlarından devlet adamları veya hayırseverler tarafından yaptırılanlar “HAN”, Sultanlar tarafından yaptırılan daha büyük ve görkemli olanlar ise “SULTAN HANI” olarak bilinmekteydi. O çağda kırsal kesimde kurulan han ve kervansarayların kale benzeri, kalın ve donuk duvarlarıyla dışa kapalı yapılar olarak inşa edilmesinin nedeni güvenlikti. İçlerinde yolcuların konaklaması için odalar, mallarının ve atlarının dinlenmesi için bölmeler, küçük camiler, hamamlar, vakıflar ile nalbant, doktor, veteriner, kafes ve koşum tamiri hizmetleri bulunuyordu.

    Han ve kervansaraylarda konaklayan yolcular din, dil ve ırk farkı gözetilmeksizin üç gün kalabiliyor, hasta iseler tedavi ediliyorlardı. Günde iki öğün yemek verilen, banyo ihtiyaçları karşılanan, hayvanlarına üç gün boyunca bakılan ve beslenen bu yolculardan hiçbir ücret alınmaz ve tüm masrafları vakıflar tarafından karşılanırdı. Bu vakıfların kuruluşlarında nasıl yönetileceği, gelirlerinin neler olduğu, personelin çalışma koşulları ve aldıkları ücretler açıkça belirtilmiştir. Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre Anadolu’da yaklaşık 200 han ve kervansaray olduğu tespit edilmiştir.

  • Türkiye, her bütçeye uygun çok çeşitli konaklama seçenekleri sunmaktadır

    Türkiye, her bütçeye uygun çok çeşitli konaklama seçenekleri sunmaktadır

    İstanbul, Ankara, İzmir, Mugla ve Antalya gibi büyük şehirlerde çeşitli uluslararası zincir otellerin yanı sıra yerel olarak işletilen çok sayıda büyüleyici Türk tesisi bulunmaktadır. Ege ve Akdeniz kıyılarındaki sahil beldeleri ve diğer popüler turizm destinasyonları oteller, pansiyonlar ve tatil köyleri ile doludur.

    Turizm Bakanlığı ülke genelinde çok sayıda otele ruhsat vermektedir. Bir ila beş yıldız arasında derecelendirilen bu otellerin Bakanlık tarafından belirlenen standartları karşılaması gerekmektedir. Yenilenmiş ve restore edilmiş Osmanlı konakları, 19. yüzyıldan kalma ahşap evler ve diğer tarihi binalar artık özel ruhsatlı oteller olarak faaliyet göstermektedir.

  • Türkiye’de hangi aylarda nereye Tatile gidilir?

    Türkiye’de hangi aylarda nereye Tatile gidilir?

    Türkiye’de seyahat için yüksek sezon genellikle Nisan ortası ile Ekim sonu arasındadır. Sezon dışı dönemde sıcaklıklar çok daha düşüktür ve dağlık bölgelerde kar yağışı görülebilir. Birçok ziyaretçi ılıman havası ve az kalabalığı ile ilkbahar ve sonbaharın tadını çıkarır. Kıyı bölgeleri özellikle yaz aylarında turistler arasında popülerdir. Bunlar arasında Ege ve Akdeniz kıyıları boyunca uzanan, plajları ve yatçılık tesisleri bulunan tatil bölgeleri yer almaktadır.

    Özellikle İzmir ve Antalya arasındaki kıyı şeridi, çok sayıda koy ve körfez ile yakınlardaki birçok antik kente sahiptir ve yatçılık için mükemmeldir. Çok sayıda uluslararası kalitede marina yatçılara hizmet vermektedir. Aktif gezginler için yüzme, balık tutma, su kayağı, Yamaç Paraşütü, sörf ve dalış mevcuttur. Türkiye ayrıca birçok muhteşem nehre sahiptir.

    Bu nehirler kano, kayak ve rafting için idealdir. Dağcılık da ilkbahar ve yaz aylarında Türkiye’nin dört bir yanındaki sıradağlarda popülerdir. Doğu Karadeniz Bölgesi’nin yüksek yaylaları ilkbahar ve yaz aylarında rengarenk çiçekler ve yeşil meralarla kaplanır. Doğa tutkunları, fauna ve flora çeşitliliğinin yanı sıra çevredeki manzaranın kalp durduran ihtişamının da tadını çıkaracaktır.

    Türkiye’nin orta ve doğu kesimleri büyük kar birikintileri alabilir ve kar kayağı favori bir kış eğlencesidir. Türkiye’de, kar koşullarına bağlı olarak genellikle Aralık’tan Nisan’a kadar açık olan birkaç kayak merkezi bulunmaktadır.

  • Türkiye’nin Turkuaz sahillerinde sualtı dünyasını keşfedin

    Türkiye’nin Turkuaz sahillerinde sualtı dünyasını keşfedin

    Serbest dalış veya tüplü dalış olarak ikiye ayrılan dalış türlerinin her ikisi de Türkiye’nin en popüler su sporudur, Türkiye kıyılarının su altına dalmak harika bir maceradır, parlak renkli mercan resiflerinin altında, uzmanlar size yeni bir önlemin girişini sunuyor. Pırıl pırıl rengarenk mercan resiflerini keşfedin ve binlerce renkli balıkla hayranlık kazanın ve ağırlıksızlık hissi ve Türk Kıyıları’nın sualtı dünyasının büyüleyici huzuru sizi bekliyor.

    Türkiye’de dalış mevsime göre mevcuttur, dalış için en iyi zaman Nisan’dan Ekim’e kadardır. Türkiye, ortalama deniz suyu sıcaklığının 25°C / 77°F olduğu bir iklime sahiptir. Türkiye’de dalış, harika bir su altı aktivitesidir, uluslararası tatil beldesi Bodrum tüplü ya da scuba dalış sporu için gereken tüm olanaklara sahiptir.

    Tüm tanınmış dalış şirketleri, PADI veya diğer uluslararası dalış standartları gibi profesyonel dalış birliklerine bağlıdır ve şirketlerin çoğu, İngilizce, Almanca, Fransızca ve Diğerleri gibi birden fazla dilde kurslar düzenlemektedir. Türkiye’nin tüm güneybatı kıyılarında, modern ve tüm doğru malzemelerle, yüksek kaliteli ve profesyonel eğitime sahip uluslararası standartlarda tekneler bulabilirsiniz.

    Spor amaçlı dalış, uygun ekipmanla ve kısıtlama olmayan alanlarda yapılmasına izin verilmektedir. Yabancı dalgıçlar, özellikleri, eğitimleri hakkında resmi belgelere sahip olmalı ve dalış sırasında lisanslı bir Türk rehber tarafından eşlik edilmelidir. Dalış malzemeleri ile dalış limiti 30 metredir. Eğitim amaçlı olarak bu sınır 42 metreye kadar uzatılmıştır. 30 metreyi aşan dalışlar, uygun dalış ve tıbbi ekipman ile yapılmalıdır.

  • Mağaracılık seyircisiz olarak, mağaraları keşfetmek amacıyla yapılan bir doğa sporudur

    Mağaracılık seyircisiz olarak, mağaraları keşfetmek amacıyla yapılan bir doğa sporudur

    Yaklaşık 40.000 adet mağara ve mağara bulunan ülkemiz, diğer ülkelerle kıyaslandığında adeta bir ‘mağaralar cenneti’ gibidir. Mağaraların oluşumunda önemli bir jeolojik – jeomorfolojik olgu karstlaşmadır (karstik alanlar) ve bu karstlaşma ülkemizin Batı ve Orta Toros Dağları’nda (Muğla, Antalya, Isparta, Burdur, Konya, Karaman, İçel ve Adana) mevcuttur.

    Türkiye’nin en uzun (Beyşehir Gölü’nün 16 km batısındaki Pinarözü Mağarası) ve en derin (Anamur’un 1880 metre güneyinde çukurpınar Obruğu) mağaraları bu dağ kuşağında bulunmaktadır. Ülkemizde mağara araştırmaları 1964 yılında kurulan Mağara Araştırma Derneği (MAD) tarafından başlatılmıştır. Daha sonra 1973 yılında ilk üniversite kulübü olan Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (BUMAK) kurulmuştur.

    1979 yılında MTA Jeoloji Araştırmaları Daire Başkanlığı’na bağlı olarak kurulan Karst ve Mağara Arama Birimi, günümüzde mağara araştırmalarının büyük bir kısmını gerçekleştirmektedir. Bugüne kadar yerli ve yabancı tüm mağara kaşifleri tarafından araştırılan ve belgelenen mağaraların kesin sayısı 800’dür. Mağaraların kullanım amaçları. Bir mağaranın oluşum ve gelişme özellikleri ile iklim durumu, o mağaranın kullanım amacını belirler.

    Mağaraların ortak kullanım alanları şu şekildedir:
    *Turizm
    * Doğal derin dondurucu yardımcılığı
    * Hayvansal bazlı ürünlerin muhafazası ve olgunlaşması (Nargile peyniri, tereyağı vb.)
    * Kültürel mantar büyümesi
    * Solunum sistemi hastalıkları
    * Sıvılaştırılmış gaz, doğal gaz ve fuel oil depolanması
    * Askeri amaçlı barınak ve sığınma
    * Guano üretimi
    * Plaser mineral çıkarımı
    * Yer altı su havzalarının belirlenmesi ve bu suların yüzeye çıkarılması
    * Kaynak sularının kirlilik odaklarının belirlenmesi ve koruma yöntemlerinin belirlenmesi
    * Bölgesel jeolojik, jeomorfolojik, hidrolojik, hidrojeolojik, antropolojik ve paleo ekolojik özelliklerin belirlenmesi.

  • Termal Kaplıcaları, şifalı suları ile benzersiz bir zenginlik ve konforlu tatil imkanı sunuyor

    Termal Kaplıcaları, şifalı suları ile benzersiz bir zenginlik ve konforlu tatil imkanı sunuyor

    Türkiye’ye yapılacak bir ziyaret, ister bir sağlık sorununu tedavi etmek, ister sadece doğal mineral banyolarının yatıştırıcı sularında lüks yaşamak için olsun, ülkenin en iyi bilinen kaplıcalarından birine uğramadan tamamlanmış sayılmaz. Yaşam kalitesi ve korunmasında büyük önem taşıyan doğal tedavi yöntemlerinden biri olan termal sulara olan ilgi artış göstermeye devam etmektedir. Hem sağlık koruma, hem tedavi olma arzusu hem de zinde kalma isteği, bunun yanı sıra dinlenme ve tatil yapma fırsatları bu talebi sürekli kılmaktadır.

    Türk kültüründe yüzyıllardır var olan kaplıca çadırcılığı geleneği de bu isteğin tarihi arka planını meydana getirmektedir. Mesela, Sivas bölgesinde yakın geçmişe kadar kurulmuş olan Çermik çadırları, bu durumun en güzel örneklerinden biridir. Ayrıca birçok kaplıca hakkında farklı efsaneler, hikayeler ve anlatılarla buranın şifa verici özelliği manevi ve psikolojik olarak da güçlendirilmektedir.

    Termal tesislere gitmek, günümüzde ulusal düzeyde yaygın bir toplumsal alışkanlık haline geliyor. Özellikle bedensel ağrılar, romatizma ve cilt hastalıkları bu isteğin şifa arzusuyla bağlantılı olan en önemli temelini oluşturmaktadır. Bu talebin yanında Türkiye’de deniz ve kıyı bölgelerine gitmeyen, kara alanlarında yaşayan, ekonomik durumu iyi olan ve harcama kapasitesi olan büyük bir müşteri grubu mevcuttur.

    Bu nedenle günümüzde kaplıcalar bir turizm dalına dönüşmüş olup, oteller, pansiyonlar ve hatta evlerin geçici kiralamaları ile varlıklarını sürdürmektedir. Son yıllarda insan sağlığı için şifalı olmasının yanı sıra daha çok dinlendirici ve enerjik kalma etkilerinden faydalanmak için sektöre ilgi artmaya başlamıştır. Bu nedenle mevcut pazarın büyümeye devam ettiği göz önünde bulundurulmalıdır.

    Sitemize anlatılan kaplıcalardan birinde mola vermek, Türkiye’nin en ünlü destinasyonlarına yapılan bir turla kolayca birleştirilebilir. Türkiye’nin doğal kaplıcalarının sağlık veren özellikleri antik çağlardan beri ünlüdür.

    Hierapolis antik kenti, Pamukkale’nin zengin maden sularının bulunduğu yere inşa edilmiştir, burada buharı tüten su, dağın yamacından aşağı akarken yeryüzünde devasa dairesel havzalar oymuştur ve yamaçları göz kamaştırıcı beyaz kalkerli kayalardan oluşan pürüzsüz bir tabakayla kaplamıştır.

    Antik Likya kenti Kaunos’un sakinleri, yakınlardaki Köyceğiz Gölü’nün mineral bakımından zengin çamurunda yıkandılar.