Kategori arşivi: Gezi

Tarihi Eserleri ve Muhteşem Doğal Güzellikleri ile İstanbul

Eski Dünya’nın merkezinde yer alan İstanbul, tarihi eserleri ve muhteşem doğal güzellikleri ile ünlü dünyanın en büyük şehirlerinden biridir. Dünyada iki kıtaya yayılan tek şehirdir: Asya ve Avrupa’nın dar bir boğazla ayrıldığı bir noktada yer alır – Boğaz. İstanbul, 2.500 yılı aşkın bir tarihe sahiptir ve kara ve denizlerin bu stratejik kavşağında kuruluşundan bu yana şehir çok önemli bir ticaret merkezi olmuştur.

Tarihi İstanbul şehri, üç tarafı Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç ile çevrili bir yarımada üzerinde yer almaktadır. Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorlukları olmak üzere üç büyük imparatorluğun başkenti olmuştur ve 1.600 yıldan fazla bir süredir 120’den fazla imparator ve padişah dünyayı buradan yönetmiştir. Dünyada başka hiçbir şehir böyle bir ayrım iddia edemez. Gelişimi sırasında, şehir dört kez genişletildi, her seferinde şehir surları batıya doğru yeniden inşa edildi.5. yüzyıldan kalma Roma surları ile çevrili ve yedi tepeye yayılan İstanbul, Türk sanatının başyapıtları, tepeleri taçlandıran Sultanların ulu camileri ile süslenmiştir.

Şehir her yönden zarif, görkemli ve sakin bir siluet sunuyor. Oldukça güvenli bir doğal liman olan Haliç, şehrin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Talih, İstanbul’a ana kara yollarının denize ulaştığı bir kavşakta konum, kolayca savunulabilir bir yarımada, ideal bir iklim, zengin ve cömert bir doğa, stratejik Boğaziçi’nin kontrolü ve antik dünyada merkezi bir coğrafi konum gibi avantajlar sağladı.

Bir imparatorluk başkenti olarak, şehir sadece idari değil, aynı zamanda dini bir merkezdi. Doğu Hristiyanları Patrikhanesi’nin kuruluşundan bu yana merkezi burada olmuştur ve Hristiyan dünyasının en büyük erken kiliseleri ve manastırları bu şehirde pagan tapınaklarının üzerinde yükselmiştir.Şehir fethedildikten sonraki bir yüzyıl içinde, ona Türk karakteri kazandıran camiler, saraylar, okullar, hamamlar ve diğer mimari anıtlarla zenginleştirilirken, harabe halindeki mevcut kiliselerin bir kısmı onarılmış, değiştirilmiş ve camiye dönüştürülmüştür. Osmanlı padişahlarının kendilerine “İslam Halifesi” unvanını aldıkları 16. yüzyıl ile Cumhuriyet’in ilk yılı olan 1924 arasında İstanbul, aynı zamanda Halifeliğin de merkezi olmuştur.

İstanbul’a diğer tüm limanlardan daha fazla Yahudi yerleşti ve 15. yüzyılda Türkler tarafından İspanya’dan kurtarıldıktan sonra burada kendilerine yeni ve mutlu bir hayat kurdular. İstanbul her zaman camilerin, kiliselerin ve sinagogların yan yana var olduğu bir hoşgörü şehri olmuştur. Şehir, Osmanlı’nın gerileme döneminde bile çok sayıda göz kamaştırıcı ve etkileyici eserle bezenmiştir.Bu süre zarfında Avrupa sanatının etkisi yeni saraylarda kendini hissettirirken, Haliç’in kuzey yamaçları, Galata ve Beyoğlu semtleri Avrupai bir karaktere büründü. I. Dünya Savaşı’na taraf olan imparatorluk çöktüğünde ve onun yerini alan genç Cumhuriyet’in başkenti Ankara’ya taşıdığında bile İstanbul önemini yitirmedi.

II. Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda başlayan ve 1950’li yıllarda ivme kazanan gelişigüzel gelişme, ne yazık ki eski kentin dokusunu olumsuz yönde etkilemiş, eski ahşap evler hızla yok olurken, beton binalar çoğalmıştır. İstanbul, göç nedeniyle bir nüfus patlaması yaşadı ve çok kısa bir süre içinde tarihi surların çok ötesine yayıldı.Duvarların içindeki alanlar atölyeler, değirmenler ve ofisler tarafından istila edildi; yeni caddeler bile trafik sorununu çözememiş, altyapının yetersizliği Haliç’ten başlayarak deniz kirliliği sorununa yol açmıştır.

1980’li yıllarda kenti kurtarmak için yapılan girişimlerle İstanbul, tarihinde görülmemiş ölçekte bir yeniden yapılanma sürecine girdi. Haliç kıyılarında yeşil kuşak oluşturmak için binlerce bina yıkıldı; Marmara Denizi’nin sahilleri doldurularak hak iddia edilen araziye park ve bahçeler inşa edildi. Deniz kirliliğinin önlenmesi amacıyla drenaj sistemleri tamamlanmış, fiziksel ve biyolojik atıksu arıtma tesisleri kurulmuş; Doğal gazın ısınma için kullanılması hava kirliliğini önemli ölçüde azaltmıştır. Roma surlarının restorasyonu için çalışmalar devam ederken, ana arter olan Beyoğlu yeni bir cadde inşa edilerek kurtarıldı. Genel temizlik, bakım, çöp toplama alanlarında iyileştirmeler yapıldı ve bu hizmetler artık Batı Avrupa standartlarında.

Çevre yolları, iki kıtayı birbirine bağlamak için iki asma köprü üzerinden İstanbul Boğazı’nı geçmektedir. Avrupa yakası artık hızlı bir tramvay sistemine ve metroya sahip olmuş, deniz kıyılarına inşa edilen hidrofil terminaller ile deniz ulaşımında konfor ve hız sağlanmıştır. Tarihi yarımadadaki tüm sanayi kuruluşları banliyölerdeki yeni tesislerine taşındı ve yeni uluslararası otobüs terminali trafik yoğunluğunu azalttı. Eski hapishane ve şehrin ilk büyük beton binası turizme verildi ve 5 yıldızlı otellere dönüştürüldü. Şehir, Marmara kıyıları boyunca doğu-batı ekseninde dinamik bir şekilde büyümekte ve tüm hızıyla gelişmektedir.

Herkesin ayrı bir Bodrum’u vardır

bodrum muğla

“Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin, senden öncekiler de böyleydiler. Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler…” Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı böyle yazmıştı Bodrum için. Türkiye’nin tatil yöreleri içinde hiç bir yer Bodrum kadar değişik bir imaja sahip değildir. Herkesin ayrı bir Bodrum’u vardır. İsterseniz Bodrum’u Türkiye’ye ve dünyaya tanıtan Halikarnas Balıkçısı’nın Bodrum’u ile başlayalım: ‘Eskiden evler, savaş ve savunma için yüksek yamaçlara kondurulurdu.

Bunlara ev değil ‘kule’ denirdi. Ama deniz özlemiyle, maviye imrenişten ötürü yerlerinde duramayarak, çam kokan nalınlarıyla, tıngır mıngır yokuş aşağı seğirtmişler; iki koyun gıcır gıcır çakılları boyunca dizilmişler. Arkada kalanlar ayak uçlarına kalkarak kızkardeşlerinin omuzları üzerinden denize bakakalmışlar. Kimi cesur evler de denize dalıp kayık olmuşlar ve dalgalar üzerinde oynaya güle, karadaki pısırık kızkardeşleriyle alay etmişler. İşte bundan dolayı kayıklarla evlerin, bir de mandalin bahçelerinin sıkı fıkı akrabalığı vardır.

Denizde gidip gelmekten usanan kayıklar ya ev ya da mandalin bahçesi olurlar. “Görüp yaşamayana, Bodrum’u tanımayana yalan gelebilir ama Cevat Şakir’in dedikleri aynıyla vakidir, inanın. Bodrum ülkemizin adından en çok söz edilen tatil yörelerindendir. Bodrum’u tanıtan Halikarnas Balıkçısı ve onun Bodrum’a sevdalandırdığı aydınlarımızın, Bodrum’u mesken tutup yılın büyük bölümünü ya da tümünü orada geçiren yazar – çizerlerimizin bu ünde büyük payları vardır. Selim İleri’nin, Vedat Türkali’nin ve daha nice yazarımızın romanları, hikayeleri vardır Bodrum’da geçen.

Ünü gittikçe artan, ünü arttıkça kalabalığı da artan Bodrum’da bildiğiniz bir şairimize, yazarımıza ya da ressamımıza rastlarsınız mutlaka bir yerlerde. Ama elbette sadece buradan gelmiyor ünü. Bodrum’un engin yürekli süngercileri, denizlere sevdalı kaptanları, balıkçıları, beyaz badanalı evleri, evlerin duvarlarına sarılmış mor çiçekli begonvilleri, içinde olmasa da çevresindeki pırıl pırıl koyları ve en çok da gündoğumuna doğru uzayıp giden geceleri ününe ün katıyor Bodrum’un. Bodrum yalnızca dinlenilecek bir yer değildir. Tatile mutlaka eğlence katılır. Bodrum tatilinde gün ikiye bölünür.

gumbet bodrum muğla

Gündüz masmavi bir koyda denize girilir, parlak güneşin yakıcılığına bırakılır bedenler, yani dinlenilir de geceye hazırlanılır. Gün batıp da yıldızlar gökyüzünü süslediğinde yeni bir hayatın çağrısı duyulur. Bu çağrıya kulak tıkamak mümkün değildir. Bodrum gecesinin çağrısıdır bu. Dostlukların, düşlerin, aşkların çağrısına kim karşı koyabilir? Hele bir de dolunay süslüyorsa gökyüzünü!.. Kıyı boyunda, çevre köylerde ve koylarda, beyaz badanalı evlerin kıyısına dizildiği sokaklarda, yamaçlarda lokantalar geceye hazırdır. Usta balıkçıların ağlarına, oltalarına paçayı kaptırmış balıklar buzlara yatırılmıştır.

Orfozlar, renkli skaroslar, midye dolmaları, kalamarlar ve mutlaka ahtapotlar!..Bodrum’da rakı sofrası kurulmuşsa ahtapot salatası olmazsa olmaz. Ahtapotlarından mı, pişiren ustalardan mıdır bilinmez ama öyledir. Bodrum’da herkes kendi gönlüne göre bir yer bulur akşamı geçirecek. Balıkçı meyhanesi de vardır, pizzacı da. Fasıl geçilen yer de vardır, rock müzik de. Barlar Sokağı, Cumhuriyet Caddesi, Neyzen Tevfik Caddesi, Azmakbaşı; kısacası her yer barlarla, meyhanelerle doludur. Seçim sizin. Bodrum sadece deniz ve güneş değildir, sadece renkli geceler de değildir.

İnsanoğlunun Bodrum’daki macerasının 3000 yıla uzanan bir tarihi var. Bodrum’lu Tarihçi Herodot kentin MÖ. 1000 yıllarında Dorlar tarafından bugün kalenin bulunduğu yerde kurulduğunu yazıyor. O zaman burası adaymış. Halikarnassos en parlak dönemini MÖ. IV. yy’da yaşamış. Burayı Karya başkenti yapan Mausolos’un 24 yıl süren yönetiminde dünyanın yedi harikasından biri sayılan ve günümüze ancak temelleri ulaşabilen muhteşem Mausoleion anıtının yapımına başlanmıştı. Onun ölümünden sonra hem karısı, hem de kızkardeşi olan II. Artemisia anıt mezarın yapımını sürdürdü. O da tamamlayamadan ölünce sanatçılar kendi olanaklarıyla anıtı tamamladılar.

36 sütunla çevrili İon tarzı tapınak bölümü, onun üzerinde 24 basamaklı piramix ve en üstte atlı bir araba ile Mausolos ve Artemisia’nın mermer heykellerinden oluşan 42 metrelik muhteşem bir eser ortaya çıktı. Heykeller ve bazı kabartmalar bugün British Museum’dadır. Kaçırılmamış, padişahın izniyle götürülmüştür. Artemisia ölünce yerine İdrius, ondan sonra da Prenses Ada başa geçmiş. Küçük kardeşi tarafından tahttan indirilen Ada kente hakim olan İskender (MÖ. 334) tarafından tekrar tahta çıkarılmıştır.

İskender’den sonra bölge Lysimachos’un (MÖ. 301), sonra Ptolemaios’ların egemenliğine girmiş. MÖ. 189’da Rodos, 167’de Bergama Krallığı’na bağlanmış, MS. IV. yy’da Karia döneminde Piskoposluk Merkezi haline gelmiştir. 1274’de Menteşe Beyliği bu bölgede kurulmuş ve Kanuni Süleyman zamanında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Eski kent bütünüyle bugünkü yerleşimin altında kaldığı için fazla bir şey ortaya çıkarılamamıştır. Bodrum’un üst tarafından geçen karayolunun yanındaki tepede bulunan ve restore edilen tiyatro da Maussollos döneminde yapılmıştı.

Kent surlarının bir kısmı Gümbet yolundaki Myndos kapısında görülebilmektedir. Kentin simgesi sayılan Kale’nin gördüğümüz sonuncusu Saint Jean Şovalyeleri tarafından Sultan Çelebi Mehmet’in izniyle yapılmıştır. 1402’de yapımına başlanan kaleye zamanla eklemeler yapılmıştır. Bir depremle yıkılan Mausolleion’un kalıntıları kalede yapı taşı olarak kullanılmışlardı. Kalenin kuleleri yapılışlarına göre Fransız, İtalyan, Alman, İspanyol ve İngiliz Kulesi olarak adlandırılırlar. Kale bugün müze olarak düzenlenmiştir. Ülkemizin ilk ve tek sualtı müzesi buradadır.

3-4 Günde İstanbul’da Nereler Gezilir

Tarihi İstanbul şehri, Boğaziçi ve Haliç ile birleşerek bütünlük oluşturduğu kıyılarda inşa edilmiştir. Dünyanın hiçbir köşesinde, bu kadar yakın bir mesafede doğanın başyapıtlarını, insanın el emeği eserlerini, tarihin izlerini ve yaşamın yankısını bulamazsınız. Şehirde kısa süreli konaklayanlara günlük geziler, önemli tarihi mekanları, müzeleri, ünlü Kapalıçarşı ve çevresini ziyaret ettirirler. Limandan hareket eden turlar veya oteller, Tarihi İstanbul yarımadasındaki eserleri yarım günlük programlarla ziyaret ederler. Önemli yapıtlar: Dünyanın 8. harikasından biri olarak kabul edilen Ayasofya Müzesi, Süleymaniye Camii, Sultan Ahmet Camii, Hipodrom ve Topkapı Sarayı Müzesi bulunmaktadır.

Bu klasik bir günlük turun yanı sıra, pek çok Roma, Bizans ve Türk eserleri ile Boğaziçi ve Asya yakası turları, İstanbul’u ziyaret edenlerin unutulmaz anılarla ülkelerine dönmesini sağlar. Roma dönemi şehir surları, son Bizans dönemi freskleri ve mozaikleri ile dekore edilmiş, tanınmış Kariye Müzesi, şehrin en güzel manzarasına sahip Galata Kulesi, Boğaziçi kıyısındaki dünyanın en zengin sarayı Dolmabahçe, ünlü Arkeoloji Müzeleri, Türk İslam Sanatları Müzesi, Mısır Çarşısı ve daha birçok tarihi eseri keşfedebilmek için İstanbul’da 3-4 gün konaklamak gerekmektedir.

Gece turları, oryantal dans ve folklor ekiplerinin canlı performanslarıdır. İstanbul’un havaalanı ve limanı Avrupa kıtasındadır. Vapurla seyahat etmek veya modern Boğaziçi Köprüleri aracılığıyla Asya’ya geçmek, bu fırsatı yakalayamamış kişiler için büyük bir fırsattır. Şehrin ve Boğazın panoramik görüntüsü, asma köprülerden ve Asya tarafındaki Çamlıca Tepesi’nden tüm görkemiyle izlenebilir. Şehir merkezine vapurla bir saat, hızlı deniz otobüsleriyle yarım saat uzaklıkta bulunan Adalar, dinlenmek, eğlenmek, yürüyüş yapmak ve yüzmek, fayton turları için mevsimlik harika ve uygun yerlerdir.

Şehir turlarında seyahat acentelerinin sağladığı turların yanı sıra konforlu limuzin kiralama seçenekleri de mevcuttur. İstanbul’da alışveriş olanakları bol ve çeşitlidir. Kapalı Çarşı ve girişteki ünlü büyük mağazalar, Ak Merkez, Galeria, Capitol gibi merkezler, Beyoğlu, Nişantaşı butiklerinin yanı sıra Bağdat Caddesi’ndeki dükkanlar yıl boyunca hizmet verirler. İstanbul gezilerinde Boğaziçi’ni ziyaret etmek, güzelliklerini izlemek zorunludur, keyiflidir.Eminönü’nden hareket eden düzenli vapurlar, otel ve turizm ajanslarının organize ettiği turlar veya kiralanacak bir deniz aracı ile gündüz ya da gece Boğaziçi en güzel şekilde gözlemlenebilir. Karadeniz’e doğru zigzag yaparak ilerlerken, sol taraf Avrupa, sağ taraf ise Asya kıyılarıdır.

Kız Kulesi’nin önünde Üsküdar’da karşı kıyıda Dolmabahçe Sarayı yer alır. 1704 metre uzunluğundaki ilk asma köprünün Avrupa kulesi Ortaköy’de, diğer kule ise karşıda, Beylerbeyi sarayı yanında yükselmektedir. Eski yapılar ve modern köprü bir arada yer alır. Köprünün ardından görülen Asya tarafındaki büyük, sarı iki kuleli yapı “Kuleli Askeri” okuludur. (19yy). Karşı tarafta, Bebek plajlarındaki dikkat çekici tarihi yapı Mısır Konsolosluğu’dur. Bebek, derin bir marina alanıdır. 20yy’ın başlarında inşa edilen sahildeki hoş küçük cami, klasik Türk sanatının üslubunu yansıtmaktadır.